DENİZ, DOĞA, KÜLTÜR : MAURİTİUS ADASI

Türk Hava Yollarının Maldivler, Seyşeller, Mauritius, Zanzibar ve Phuket gibi tropik adalara direkt uçuş seferleri başlatması sebebiyle pandemide Maldivlere uçmuştuk. Uçuş saatlerinin gece geç saatlere denk getirilmiş olması sebebiyle, tüm geceyi uykuda geçirip, sabah gözümüzü Maldivlerin derin maviliklerinde açmıştık. Önceki uçuşumuzun rahat ve zahmetsiz geçmiş olması sebebiyle, bir sonraki seyahatimiz için direkt uçuş bulunan diğer dört tropik adayı araştırdım. İlk önce Seyşeller gözüme çarptı ise de, Seyseller’de bulunan tüm otellerin oda kahvaltı ya da yarım pansiyon hizmet vermesi sebebiyle bu seçeneği eledim. Zira deniz tatillerinde yeme içme bakımından kısıtlanmayı sevmiyorum. Dünyanın bir ucunda bir porsiyon yemek için önüme nasıl fiyatlar gelecek öngöremediğim için ve tatil bütçemi önceden ayarlayıp sonradan sürprizlerle karşılaşmamak için rotayı Mauritius’a çevirdim. Adanın güneyinin kuzeyine göre daha soğuk ve yağışlı olması sebebiyle kuzeyde otel arayışına girdim. Her şey dahil seçeneği ile arama yaptığım için haliyle seçenekler daraldı. Grand Baie koyunun turistik bir bölge olması sebebiyle koyun ucundaki Mauricia Beachcomber Resort&Spa’da karar kılıp bir haftalık rezervasyonumuzu yaptırdım.

Mauritius’un turistik ve popüler bir ada olduğunu, balayı için çokça tercih edildiğini bilmekle birlikte, daha fazla bilgi sahibi değildim. Hemen gezilmeye değer bölgeleri telefonumdaki aplikasyona ekledim, uçak biletimizi aldım ve heyecanla seyahat gününü bekledim :))

Mauritius’un tropik anıt ağaçları

Mauritius (Morişus diye okunur) Hint Okyanusu üzerinde, Afrika’nın güneydoğusunda, anakaranın yaklaşık 2000 km.açığında bir ada ülkesi. En yakınındaki Madagaskar bile çok uzağında, okyanusun orta yerinde yapayalnız küçük bir kara parçası. Küçüklüğünü algılayabilmek için bir kıyas yapmak yeterli. Kıbrıs adasının yüzölçümü 9.251 km2 iken, Mauritius’unki sadece 2.040 km2. Bu küçücük yüzölçümüne ve dünyanın geri kalanına çok uzakta olmalarına rağmen, ekonomileri yüzölçümlerinden daha büyük. İngiltere, ABD, Fransa, Hindistan, Güney Afrika gibi büyük ülkelere tekstil ürünleri, balık konservesi, petrol ve türevi kimyasal ürünler, kesilmiş çiçek ve elbette olmazsa olmaz şeker satıyorlar. Şeker önemli bir gelir kaynağı zira ülkenin her yanı şeker kamışı tarlaları ile kaplı. Aslına bakarsanız, ülkenin karma Hint- Afrika halklarının bu ülkeye yerleşmesinin temelinde de şeker kamışı hikayesi var. Zira Mauritius aslen yerli halkı bulunmayan bomboş insansız bir ada iken, Portekizliler adaya ayak basar ancak maden ya da o dönem kıymetli sayılacak bir ürün sunmadığı için adayı terk ederler. Boşta kalan adayı İspanyollar sahiplenir ancak yaşanan kıtlık, kasırga ve haşere salgını nedeniyle 1710 yılında onlar da adayı terk eder. Bunun üzerine adaya korsanlar peyda olur. Ne yazık ki adadaki tüm ağaçları keser ve Dünya’da sadece Mauritius’da yaşayan Dodo Kuşunun neslini yok ederler. O güzergahtan geçen gemilere saldırdıkları için Fransızlar korsanlara savaş açar ve adanın hakimiyetini ele geçirirler. Fransızlar düzenli olarak Afrika’dan Mauritius’a köle getirmekte ve ormandan açtırdıkları arazilere şeker kamışı ektirmektedirler. Öyle ki Fransızların 1775 yılında yaptırdığı nüfus sayımında kölelerin nüfusun %85’ini oluşturduğu görülmüştür. 1810 yılında Mauritius Seferi olarak adlandırılan sefer ile adanın hakimiyeti Britanyalılara geçmiştir. 19.yüzyılda köleliğin yasaklanması ve İngiltere Hükümeti’nin köleleri serbest bırakması üzerine, köleler mevcut tarlalarda çalışmak istememiştir. Bunun üzerine iş potansiyeli bulunan Mauritius’a Hindistan’dan büyük bir göç başlar. Öyle ki Mauritius’lu Hintliler bugün nüfusun %60’ı ile çoğunluğu ele almış durumdalar.

Ada halkı, 1968 yılında bağımsızlıklarını ilan etmişler ve 150 yıl süren İngiliz hakimiyetine son vermişlerdir. Ülkenin yönetim şekli Cumhuriyet. Para birimleri Mauritius rupisi. Havaalanında euro ya da dolarınızı rupiye çevirmeniz tavsiye olur. Aksi halde kaldığınız otelde daha yüksek komisyonla çevirmeniz gerekecek. Zira taksi, müze, ören yeri girişi, hediyelik alışverişi vs. gibi harcamalarınız muhakkak olacak ve yerel halk euro kabul etmiyor.

Nüfusun çoğunluğu aslen Hindistan kökenli olduğu için ülkede en yaygın din Hinduizm. Mauritius Afrika kıtasında olduğu için, Hinduizmin yaygın olduğu tek Afrika ülkesi de denenebilir. Nüfusun kalanını siyahi Afrikalılar oluşturduğu için de en yaygın ikinci din Hristiyanlık. Üçüncü olarak da Müslümanlık sayılabilir. Ülkede Hindu kökenliler ile Afrika kökenliler bir arada huzur içinde yaşadığı gibi, üç din de özgürce yaşanıyor. Ülkenin her yerinde Hindu tapınağı, kilise ya da cami görmek mümkün. İki farklı halkın barış içinde yaşamasının neticesi olarak da, çok çeşitli rengarenk bir kültür ortaya çıkmış Mauritius’da. Bu çeşitliliği yemeklerden tutun, mimaride, danslarında, yaşam şekillerinde çok net görüyorsunuz. Halk Mauritius’lu olmayı öylesine benimsemiş ki, çoğu Afrika’ya ya da Hindistan’a hiç gitmemiş. Oradaki akrabalarını tanımıyor bile. Ülkeyi uzun yıllar Fransızlar ve ardından İngilizlerin yönetmesinin etkisi, ülkede kaosa yer olmaması, tüm sistemin gayet düzenli, sistemli işliyor olmasından anlaşılıyor. Halk sıcakkanlı ve özellikle turistlere karşı çok saygılı. Muhtemelen turistlere taşkın davranışın veya haksız fiilin cezai müeyyidesi büyük. Çünkü Grand Baie’de yürüyüş yaparken alkollü olduğu anlaşılan bir grup yerli genç grubun yüksek sesle bağırıp şarkı söylediğine tanık oldum. Beni görünce çok rahatsız olup hemen özür dilediler. Bir de yürüyüş yollarında kaldırımların çok dar olması hatta çoğu yerde kaldırım olmaması sebebiyle insanlarla burun buruna kaldığımda, hemen her seferinde büyük bir saygıyla kenara çekilip bana yol verdiler. Belki de özümsedikleri kültürün gereğidir bilemiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim, Mauritius turistler için gayet güvenli, huzurlu bir ülke.

Hindu tanrıçası Şiva’nın Grand Bassin dini merkezinde bulunan devasa heykeli

Sir Seewosagur Rangoolam Havaalanı adanın güney bölgesinde. Güney bölgede tropik ormanların bulunmasının da etkisi ile hava daha serin, nemli ve gün içinde ani yağışlar oluyor. Bu nedenle oteller genelde adanın kuzey bölümünde. Biz booking.com.dan transfer satın aldık. (Otelin transfer ücreti daha yüksekti) Taxi ile 50 dakikalık bir yolculuğun sonunda otelimize ulaştık. Yol boyunca şeker kamışı tarlaları ve ülkemizde bulunmayan değişik tropik ağaçlar gördük. Yollar genelde tek şerit, asfalt düzgün, yer yer trafik yoğun. Trafiğin -İngilizlerden miras- soldan akıyor olması biraz can sıkıcı bir durum. Trafiğin yoğun olması ve şoförlerin hızlı araç kullanıyor olması nedeniyle, soldan direksiyonlu araç kullanmaya alışık olmayanların araba kiralamasını tavsiye etmem.

Ada güney yarımkürede bulunduğu için bizim kış aylarımız onların yaz ayları. Ancak Mauritius tropikal kuşakta olduğu için kış ayları da soğuk geçmiyor. Biz ağustos sonu gitmemize rağmen, hava sıcaklığı 25-27 derece arasında idi. Gündüz rahatlıkla denize girdik. Sadece denizden çıkınca hafif esinti biraz üşüttü. Akşamları daha serin olduğu için mutlaka bir hırka ya da mont giydik.

Otelin bulunduğu Grand Baie bölgesi hayal ettiğimi karşılamadığı için beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Bodrum Gümbet ayarında turistik ve biraz harcıalem bir bölge. Koyun etrafında sıralanan restoranlar, tur acenteleri, basit hediyelik eşyalar satan mağazalar ile dolu bölgenin bir de marinası var. Marinadaki mağazalar bir nebze daha kaliteli. Koyun sonunda da bizim kaldığımız Mauricia Beachcomber Resort&Spa Otel bulunuyor. Otelimiz dört yıldızlı, her şey dahil konsepti sunan denize sıfır bir tesis. Odaları bakımlı ve temiz. Personel nazik ve yardımsever. Tesiste ana restaurant haricinde bir alacarte restaurant var. Beş gün ve üzeri konaklamalarda bir kez ücretsiz rezervasyon yapılabiliyor. Açık büfe restaurant yemeklerini her ne kadar vasat bulmuş olsam da, alacarte yemekleri çok özenli, lezzetli ve doyurucu idi. Yemekler Hint mutfağı ile uzak doğu mutfağının harmanlanması ile oluşmuş. Et, tavuk, deniz mahsülleri, makarna, noodle, sotelenmiş ve kızartılmış sebzeler Mauritius mutfağının demirbaşları. Otelin tek barında her gün Fransız Baget ekmeği ile yapılan balıklı ve tavuklu sandviçler çok lezzetliydi. Biz her ne kadar pek yararlanmadıysak da tesiste büyük bir açık havuz, spa ve spor salonu da bulunuyor. Tesiste her akşam dans gösterileri ve canlı müzik performansları sunuluyor. Otelin plajı beyaz kum ve harika muz ağaçları ile kaplı. Tek sıkıntı deniz. Konum olarak dalga alan bir bölge ve koyun sonunda bulunduğu için teknelerin arasında yüzmek hiç keyifli değil. Zaten denizin rengi de hayal ettiğimiz turkuaz renginde değil.

Mauricia Beachcomber Resort&Spa

Fotoğraf çekmek için sahilde yürüyüş yaptığım ikinci gün, beş dakika yürüdükten sonra La Cuvette Public Beach adındaki halk plajını keşfettim. Hem turistlerin hem de yerel halkın tercih ettiği plaj inci gibi kuma ve turkuaz rengi denize sahip. Yanımıza sandviç ve içeceklerimizi alıp iki gün bu plaja gidip geldik. Plajın hemen yanında Royal Palm Beachcomber Luxury Otel ‘i keşfedip bu otele doğru yüzdükten sonra otele aşık oldum. Ancak oteli booking.com’da aratınca otelin oda kahvaltı konseptinde çalıştığını ve buna rağmen bizim otelin iki katı fiyat verdiğini gördüm:) Beni aşıyordu ama maddi imkanı olanlara kesinlikle tavsiye ederim. Hem mimarisi hem de otelin konumu, denizi, plajı muhteşemdi.

La Cuvette Halk Plajı

Otelimizden 20 dakika yürüme mesafesindeki meşhur Pereybere Public Beach‘e göz atmayı ihmal etmedik. Bu plajda bembeyaz kumu ve turkuaz denizi ile güzel bir plaj olmakla birlikte, daha uzak mesafede oluşu ve daha kalabalık oluşu sebebiyle tercih etmedik. Ancak denize sıfır konumda otellerde kalmayan ya da ev kiralayan turistler halk plajlarını gönül rahatlığı ile kullanabiliyorlar. Güvenlik problemi olmamakla birlikte, yerel halkın üstsüz güneşlenenlere pek sıcak bakmadığını da gözlemledim.

Otelimiz Beachcomber oteller zincirinin otellerinden biri olduğu için bize bir imkan sundular. Ulaşım ücretini bizim karşılamamız durumunda istediğimiz kadar Victoria Beachcomber Resort&Spa veya Canonnier Beachcomber Golf Resort&Spa otellerine gidip, bu otellerin herşey dahil imkanlarından faydalanabileceğimizi ifade ettiler. Biz de mevcut otelimizin denizinden memnun kalmadığımız için bize araçla 10 dakika mesafedeki Canonnier Beachcomber Golf Resort&Spa otele gittik. Otelin mimarisini, yemeklerini ve denizini beğenince, ertesi gün yine aynı otele gittik. Hatta keşke bu otelde kalsaymışız diye de hayıflandık. Canonnier Beachcomber şahane olmakla birlikte tek handikabı denizin içindeki volkanik kayaların sıklığı ve denizin sığ olması sebebiyle denizde yüzmekte zorlanmış olmamız. Koskoca sahilde kayalardan geçit bulup yüzebilmek için oldukça efor sarf ettik diyebilirim.

Canonnier Beachcomber Golf & Spa – sahilindeki volkanik kayalar

Adada hediyelik eşya seçenekleri kısıtlı. Magnet dışında ahşap büyüklü küçüklü dodo kuşu bibloları, Afrika maskeleri, paşmina şallar ve daire formunda hasır çantalar satılıyor. Beachcomber otellerinin butiklerinde çok kaliteli tekstil ürünleri vardı. Bu zincirlerden birinde kalırsanız, mutlaka göz atın derim.

Adaya yalnızca deniz turizmi amacıyla gitmediğimiz için, adanın doğal ve kültürel güzelliklerini de görmek istedik. Gidilebilecek bir kaç rota var. Tüm bu rotalar için sabit bir fiyat belirlenmiş. Otel resepsiyonundaki listelerde ve otelin önündeki taksi duraklarında tarife yazıyor. Böylelikle acaba kazıklanıyor muyum hissi de yaşamıyorsunuz. Taksi sizi istediğiniz lokasyona götürüyor, istediğiniz kadar da bekliyor. Otele dönünce parayı ödüyorsunuz. Biz hem Victoria Beachcomber otele, hem Sir Seewoosagur Ramgoolam Botanical Park hem de Güney Doğu turuna taksi ile sabit ücret ödeyerek gittik.

Adanın kuzey kısmında bulunan Sir Seewoosagur Ramgoolam Botanical Park, otelimize yarım saat sürüş mesafesindeydi. Gidiş dönüş 1800 rupi olan fiyatı pazarlıkla 1500 rupiye çektik. Taksici bizi botanik parkın otoparkında zaman sınırlaması olmaksızın bekledi. Botanik parka ve adanın tek havaalanına ismini veren Sir Seewoosagur Ramgoolam, adanın 150 yıllık Britanya yönetiminden sonra ilk seçilen Mauritius’lu başbakan. Ülkenin onun döneminde bağımsızlığını kazanması sebebiyle ‘ulusun atası’ olarak anılmakta. Pamplemousses Botanik parkı olarak da bilinen parka diğer ismini veren Pamplemousse adada yetişen ve Hollandalılar tarafından Jawa’dan getirildiği sanılan bir greyfurt ağacı. Botanik parka giriş ücretli. Ekstra ücret karşılığında rehberli turlara da katılınabiliyor. 91 dönümü kaplayan botanik park, dünyada hayranlık uyandıran botanik parklarda üçüncü sırada. Botanik parkın en dikkat çekici bölümü şüphesiz dev nilüferlerin bulunduğu büyük suni göl. Asırlık baobab ağaçları, abanozlar, şeker kamışları, onlarca çeşit palmiyeleri de görebileceğiniz botanik park, 1770 yılında botanikçi ve yönetici Fransız Pierre Poivre tarafından inşa edilmiş. Botanik Park içinde dev kara kaplumbağalarının ve geyiklerin bulunduğu bir bölüm de bulunuyor. Devasa büyüklükte ve cinste ağaçları, dev nilüferleri görme fırsatı yakalayacağınız, iki saatinizi ayırarak keşfedebileceğiniz bu parkı olmazsa olmaz demeyeyim ama imkan varsa görün.

Sir Seewoosagur Rangoolam Botanik Park’taki dev nilüferler

Mauritius’a gidip görmeden asla dönülmeyecek bir bölge varsa orası adanın güney doğusunda bulunan Black River Gorges Nature Park olarak koruma altına alınmış balta girmemiş ormanlar ve bu ormanda bulunan şelaleler ile yedi renkli kayalar. Adanın güneyi daha önce de söylediğim gibi kuzeyine göre daha serin ve genellikle yağışlı olduğu için (ormanların etkisi) deniz kum güneş tatilini adanın kuzey ve kuzeybatı bölgesindeki otellerde yapmak gerekiyor. Ancak adanın en görülesi turistik bölgeleri de adanın güneyinde. Biz bir tam günümüzü ayırarak otelden taksi çağırdık ve güney doğu turuna 4000 rupi ödedik. Bu fiyat kişi başı değil, taksi için ödenen toplam fiyat. Ücreti iki aile bölüşerek ödedik. Gayet ekonomik oldu. Sabah dokuzda yola koyulduk. İlk güzergahımız Trou Aux Cerfs bölgesine hiç durmadan yaklaşık 1.5 saatlik yolculuğun sonunda vardık. Oldukça dik yamaçlardan bir tepeye tırmandıktan sonra sönmüş bir volkanın ağzı- bir kraterle karşılaştık. Ancak kraterin etrafı zamanla yeşerip orman olduğu için pek de görülmeye değer bir şey yok. Özel olarak gitmeye değmez.

Grand Bassin’de dini ritüellerini yerine getiren Hindular

İkinci güzergahımız Hinduların en önemli ibadet merkezlerinden biri olan Grand Bassin oldu. Ganga Talao krater gölünün etrafına konumlanmış bir tapınak ve sıra sıra dizilmiş tanrı heykellerden oluşan bu dini ritüel merkezine varmadan önce tepede devasa boyutlarda iki heykelle karşılaşıyorsunuz. Bu heykellerden biri Tanrı Durga, diğeri de Tanrı Şiva’ya ait. Heykeller 2017 yılında yapılmış ve Dünyanın en geniş heykelleri olarak kabul ediliyormuş. 108 feet uzunlukta yapılmalarının da özel bir anlamı varmış. Bu rakam Hinduların kaderinde kutsal bir rakam imiş. Her iki heykelin yanında ibadet etmek için bölümler yapılmış. İbadet yerleri plastik renkli sandalyeleri olan, naylon branda ile örtülmüş görüntüleriyle daha çok bizim çay bahçelerimizi andırıyor. Aşağıya inince göl kenarındaki tapınak ve birbirinden farklı Tanrı heykelleri ile karşılaşıyorsunuz. Hindular bu dini merkeze hacı olmak için geliyorlar. Gözlemleyebildiğim kadarıyla tapınakta bulunan rahipten meyve ve yiyeceklerin bulunduğu bir sepet alıyorlar. Sırayla tüm Hindu tanrılarına dua edip bu sepetteki yiyecek ve içecekleri heykellerin önüne koyarak, Tanrılarına ikramda bulunuyorlar. Tapınağın içindeki Tanrılarına da tütsü yakıyorlar. Tüm bu ibadetlerini de çıplak ayakla yapıyorlar. Hindular hoşgörülü insanlar. Çekingen bir şekilde tapınağın içine bakarken, ayakkabılarımı çıkarıp içeri gelebileceğimi ve ritüellerini fotoğraflayabileceğimi söylediler. Mauritius’da gördüğüm diğer Hindu tapınaklarının eski ve yıllanmış bir hali vardı ancak adanın en önemli tapınağının camları alüminyum kaplama, içi beyaz fayans döşeliydi. Tapınağın bazı bölümleri tamamlanmamış, ham beton kalmıştı. Grand Bassin hayalimdeki kadim, tarihi, görkemli Hindu tapınağı olmasa da, ibadetlerini gözlemlemek hoş bir deneyimdi.

Sonraki güzergahımız ise Alexandra Water Fall oldu. Aracı park ettikten sonra beş dakikalık bir yürüme parkurundan seyir terasına ulaşıyorsunuz. Yürüme parkurundaki tabiat çok etkileyici. Sanki amazon ormanlarında yürüyor gibi hissediyorsunuz. Seyir terasında da etkileyici bir tropik orman manzarası karşılıyor sizi. Lakin şelale çok uzakta ve seyir terasından pek bir şey görünmüyor. Yine de etraftaki manzara çok hoş. Dönüş yolunda ismini hatırlayamadığım bir seyir terasında daha mola verdik. Bu terasın sürprizi ağaçların arasından çıkıp gelen onlarca maymun oldu. Yiyecek veren insanlara alışan bu sevimli hayvanların fotoğraflarını çekmek oldukça kolay oldu.

Chamarel Water Fall

Bir sonraki durak Black River Gorges tabiat parkının içindeki Chamarel Water Fall ve Chamarel Seven Coloured Earth. Black River Gorges National Park giriş ücretli. Chamarel Fall diğerine nispeten daha yakından görebileceğiniz bir şelale. 86 metre yükseklikten Saint Denis nehrine dökülüyor. Seyir terasına tırmanırsanız şelaleyi daha net görebileceksiniz. Az ileride de jeolojik bir oluşum sonucu birbirine karışmadan duran Yedi Renkli Topraktan oluşan kum tepelerinin bulunduğu alan bulunmakta. Toprağın rengi gerçekten olağan dışı. Kırmızı, sarı, mor, pembe, turuncu tonlar bir arada. Güneş çıktığında renkler daha belirgin hale geliyor. Etrafı seyir terasları ile çevrili toprakları hangi terastan seyretseniz farklı renkler görüyorsunuz. Bu rengarenk toprağın etrafının tropik ormanlarla çevrili olması da ortama güzellik katıyor. Topraktan numune almak kesinlikle yasak ancak hediyelik eşya dükkanında minik tüplerde hediyelik örnekleri satılıyor. Seyir teraslarının birinde yedi renkli toprakları izleyerek yiyip içebileceğiniz güzel bir de cafe var. Şeker kamışından tazecik o anda sıkılan şeker kamışı suyunu denemenizi öneririm.

Chamarel yedi renkli kayalar

Dönüş yolu üzerinde Mauritius Rom Fabrikasına rom almak için uğradıysak da, fabrika satış mağazası tadında bir butik bulamadık. İlla ki ücret verip rom yapım turuna katılmamız gerekiyormuş. Çok ilgimizi çekmediği için girmedik ve romlarımızı son gün havaalanından satın aldık. Dönüş yolunda başkent Port Louis ‘in içinden geçerek otelimize vardık. Böylelikle başkenti de biraz da olsa görmüş olduk. Port Louis ticaretin yoğun olduğu bir şehir. Fabrikalar, dev ticaret gemilerinin yanaştığı büyük liman, lüks araba markalarının satıldığı galeriler, sıkışık trafik, çok katlı binalar bunu kanıtlıyor. Güney turumuz boyunca gördüğümüz Siyahilere ait derme çatma barakalardan oluşan mahalleler, Hint asıllı halkın yaşadığı Hindistan’ı aratmayacak gettolardan sonra Port Louis’i görmek tezat oldu. Başkentte bir kaç tarihi bina görmek mümkün olsa da, şehir genel olarak betona yenilmiş ve çarpık bir görüntü sunuyor. Port Louis’den çıkıp Grand Baie’ye doğru ilerleyince karşımıza çıkan volkanik dağlar ve tropik bitki örtüsünü görünce adada olduğumu hatırlayıp rahatlıyorum. Aşağı yukarı 8 saat süren gezimiz saat 17.00 sularında otelde sona eriyor. Sonrası sandviç ve kokteyl keyfi 🙂

Denizaltı güzelliklerini keşfetmek ve şnorkelle yüzmek isteyenler için bir alternatif gezi de Ile Aux Cerfs adasına yapılabilir. Adanın doğusunda Flacq bölgesindeki bu ada el değmemiş bereketli bitki örtüsü ve bembeyaz kum sunmakta. Bitki örtüsünün el değmemiş olması adanın sessiz sakin olduğu izlenimini bırakmasın. Son derece turistik bir ada. Yeme içme pahalı. Plajı güzel, vakit geçirilir. Günübirlik paket tur satın alırsanız sabah otelinizden araçlarla sizi alıyorlar. Adaya katamaran ile geçiliyor. Yakındaki şelaleye küçük teknelerle kısa bir gezi de düzenleniyor. Katamaran da öğle yemeği, şnorkelle dalış, kumsalda serbest zaman derken tam günlük tur tamamlanıyor.

Ile Aux Cerfs

Bunun dışında yine adanın güneyinde Casela World of Adventures adında bir macera parkı var. Biz gitmeyi tercih etmedik. Biraz da deniz, güneş, doğa tatili yapmak istedik.

Bana en çok sorulan sorulardan biri ‘Maldivler mi yoksa Mauritius mu?’ oldu. Bu sorunun cevabı ne aradığınıza göre değişir. Romantik bir tatil veya balayı için cevabım çok net. Tabii ki Maldivler. Deniz altı zenginliği isteyenler de Maldivlerden şaşmasın. Ancak ben denize girmek istiyorum ama küçücük bir adanın içinde sıkılırım, biraz da aktivite olsun diyenler buyurun Mauritius tam size göre. Deniz, kum, doğa üçlemesinin yanında Afro-Hint kültürü bedava 🙂

Reklam

DENİZ, DOĞA, KÜLTÜR : MAURİTİUS ADASI” üzerine 4 yorum

  1. Ahu hanım merhaba,
    Gezi yazılarınızı beğenerek sıkı takip etmekteyim.
    Avrupa’nın dışında farklı coğrafyalara ait diğer yazılarınızı da sabırsızlıkla bekliyoruz.

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s