Yedigöllerin her dönemi ayrı güzel ama fotoğrafçılar için en ideal zamanı iki haftadır.Ekimin son haftası ile kasımın ilk haftası. Çünkü bitki örtüsünün önemli bir kısmını oluşturan kayın ağaçları bu dönemde iyice sararır. Bir ağaçta kızıl, turuncu, sarı ve yeşili aynı anda görebilirsiniz. Çam ağaçlarının yeşili ile kayınların sarı tonları müthiş bir kontrast oluşturur. Tamam hava soğuktur ama bu görsel için değer bence. İşte biz de yine bir sonbahar akşamı düştük yollara, hava henüz ağarmadan Yedigöller Milli Parkı‘ndaydık.
Bursa’dan geldiğimiz için İzmit üzerinden E80 karayoluna girdik ve yaklaşık 3.5 saatte Bolu’ya vardık. Bolu’nun kuzeyinden Yedigöllere varış 40 km. Bu yol dağlık ve rampa. Göz alıcı yol manzaraları var. Benzin ve diğer ihtiyaçlarınızı Bolu’da karşılayın zira bir daha mola verebileceğiniz bir istasyon yok. Yol birkaç yıl öncesine kadar taş ve toprakmış. Yedigöllere gitmek tam bir eziyetmiş. Şimdilerde güzel bir asfalt yol var. Milli parka yaklaştıkça asfalt yerini parke taşına bırakıyor. Bu etmen, ziyaretçi sayısını iki katına çıkarmış. İnsan yoğunluğu o kadar artmış ki, bu da beraberinde iki problemi getirmiş. Özellikle haftasonu günübirlik piknikçilerin de yığılmasıyla otopark problemi baş gösteriyor. Bunu bir nebze aşabilmek için deringölün hemen kıyısına bir otopark alanı yapılıyor. Şimdilerde yer taşları döşeniyor. Yedigöllere inişin tek şerit olması sebebiyle de akşam üzeri milli parktan ayrılmak isteyen ziyaretçiler, yoğunluk ve araçların birbirini sıkıştırması sebebiyle milli parktan çıkamıyor. Bu sorun için henüz bir çözüm bulunmuş değil. İmkanınız varsa Yedigölleri hafta içi tercih edin. İkinci sıkıntı ise mangal yakma işini abartan ahalinin çevre kirliliğine yol açması ve orman için tehlike oluşturması idi. Ayrıca çukur bir bölge olan Yedigöllerin tamamı duman ile kaplanıyordu. (Gerçi duman, fotoğraf için müthiş bir görsel oluşturuyordu) Geçen sene bu sebeplerle Orman Bakanlığı Yedigöllerde mangal yakmayı yasakladı ki bence isabetli oldu. Aynı kararı Gölcük Gölü için de düşünüyorlar.

Yedigöller Milli Parkına bizim kullandığımız Bolu-Yedigöller güzergahından ulaşılabileceği gibi Mengen üzerinden de ulaşmak mümkün. Mengen yolunun da 30 km.lik kısmı stabil. Ayrıca kışın hava koşulları sebebiyle Bolu-Yedigöller yolu genellikle kapalı olduğundan, Mengen yolunu kullanmak gerekiyor.
Yedigöller Milli parkı, heyelanın oluşturduğu göller, kayın ağaçlarının ağırlıkta olduğu ayrıca meşe, gürgen, karaçam, sarıçam, köknar ağaçlarını da barındıran ormanları, su kaynakları, göllerde barınan binlerce alabalık çeşidi ile bir yeryüzü cenneti. Yedigöllere ismini veren yedi adet göl, kayan zeminin vadilerin önünü kapaması sonucu arkada kalan suların birikmesi ile oluşmuş set gölleridir. Bu göllerin bazıları biribirlerine dip akıntısı ile bağlıdır. Bolu- Yedigöller istikametinden gelirken ilk olarak İncegöl‘ü göreceksiniz. Bu gölün yüzeyi yosunla kaplı olduğu için yemyeşil küçük bir göl. Hemen arkasında da adı gibi sazlık bir göl -Sazlıgöl– bulunmakta. Az aşağıda küçük göl, diğer ismiyle Kurugölü göreceksiniz. Bu göl sadece ilkbahar aylarında su tutuyor. Bunun dışında hep kuru bir çukur. Zaten kuru gölü besleyen Nazlıgöl de iki yıl önceki güzelliğini kaybetmiş ve suları yarı yarıya kurumuştu bu yıl, üzüldüm. Nazlıgölün taşan suları aşağıdaki Deringöl‘e doğru akarken küçük güzel bir şelale oluşturuyor. Nazlıgölden aşağıya ana yoldan değil de patika yoldan inmeyi tercih edin ki o bölgedeki doğal güzellikleri, şelaleyi, akan dereyi görebilesiniz. Patika iki güzergaha ayrılıyor. Bence her ikisinden de geçin. Örneğin birinden inip, diğerinden çıkın. Patikalar oldukça dik ancak orman işletmesi bu patikaları yürüyüş için elverişli hale getirmiş. Birinci güzergah dilek çeşmesinin bulunduğu patika. Dilek çeşmesi, yedi oluğundan su içmenin uğurlu olduğu şeklinde bir maval uydurulan lakin sadece altı oluğundan su akan bir çeşme. Çeşmeye fazla takılmayıp hemen yanında akan şelaleyi seyredin derim. Bir de gülen kayaların bulunduğu patika var. Ancak bu kayalar gülmüyor bilakis beklenti içindeyseniz ağlatıyor. Bildiğiniz büyük kaya kütleleri. Amaç orman içinde keyifli bir yürüyüşse çeşmeye, kayaya, pisagor ağacına takılmayın. Zaten her köşe nakış gibi işlenmiş birer sanat eseri. Bu iki patikanın da bir ucu Nazlıgöle, bir ucu Deringöle varıyor.

Deringöl diğerlerinden daha büyük bir göl ama en büyüğü adıyla özdeşleşen Büyük göl. Gördüğünüz yedigöller fotoğraflarının on tanesinden sekizi büyük gölün fotoğraflarıdır. Bu gölün üzerinde üç tane ahşap seyir terası ve bir tane büyük ahşap köprü bulunmaktadır. Büyük gölün taşan suları az aşağısındaki Seringölü besler. Büyük göl barındırdığı alabalıklar ile balıkçıların da tercih ettiği bir göldür. Balık tutmak isteyenler mayıs-eylül döneminde ücret karşılığı büyükgöl ve deringölde olta sallayabiliyor.
Yedigöller barındırdığı bitki ve hayvan türleriyle de çok canlı bir flora. Bölgede ayı, tilki, kurt, geyik, domuz gibi hayvanlar da yaşamakta ise de iki gidişimde de sincap bile göremedim. Sadece karşımıza ayı çıkmaması için gürültü yapmamız gerektiğini söyleyen tabelalara rastladık ve bu öğüte kulak verip bol bol yaygara yaptık 🙂
Bitki türlerinden ankara çiğdemi, çuha çiçekleri, sıklamen, papatya, arap sümbülü gibi güzel çiçekleri ne yazık ki gittiğim mevsim itibarıyla göremedim. Yalnız bolca mantar, orman sarmaşığı ve kocaman yapraklı kabalak görme şansım oldu.

Yedigöllerde konaklamak isterseniz iki alternatif var. Birincisi Orman Müdürlüğü’nün işlettiği ahşap bungalovlardan kiralamak. Bu şirin ahşap evler üç çeşit. İçinde elektrikli ısıtma, elektrikli ısıtma ve şömine, kalorifer sistemi bulunanlardan birini tercih edebilirsiniz. Fiyatlar 250-450 tl arasında değişiyor. İkinci alternatif ise çadır kurup kamping yapmak. Bu alternatif hem daha ucuz hem de heyecan verici. Göl kenarları kamp yapan gençlerin rengarenk çadırları ile daha da güzel görünüyor.
Yemek için önceki yıllarda seçenek yokmuş. Hazırlıksız gelen ziyaretçilerin aç kaldığını duymuştum. Şimdilerde bir kantin ve bir kır gazinosu bulunmakta. Kır gazinosu temiz, güzel bir işletme. Hergün tabildot yemek çıkarıyor. Kendi yiyeceğinizi yanınızda getirirseniz, etrafta pek çok büyük piknik masası bulunuyor. Yer sıkıntısı çekmezsiniz.
Bölgeyi tanıtan haritalarda bir alabalık üretim çiftliği ile geyik üretim çiftliği bulunuyor. Alabalık çiftliğine gitmedim ama geyik üretim çiftliğine geyik görmek amacıyla gitmeye heves etmiştim. Ancak çiftliğin artık faal olmadığını öğrendim.
Milli park sınırından Bolu istikametine doğru çıkarken anıt çam levhası gözünüze çarpacak. Eğer gösterilen istikamette 500 m.kadar yürürseniz 30 metre boyunda dev bir çam ağacı görme şansınız olacak.
Dönüş yolunda iki tane seyir terasını da ziyaret ettik. İlki yol üzerinde bulunan Atmaca terası. Bu ufak teras üzerinde kayda değer bir manzara göremedik. Biraz daha tırmanınca Kapankaya terası levhasını gördük. Aracımızı seyyar bir satıcının önüne park edip başladık tırmanmaya. Tırmanmak efor gerektiriyor zira zirveye çıkmamız beş dakikamızı aldı ama değdi. Yedigöllerin çukurda kalmış göllerini ve uçsuz bucaksız ormanlarını yüksekten görme şansımız oldu. Hemen ardından yoğun bir sis tabakası tüm manzarayı kapattı. Ancak sis bizim için nimet oldu. Tam da istediğimiz gibi kareler çektik. Seyir terasının hemen üzerine bir de ahşap gözlem evi yapmışlar. Manzara oradan daha da güzel.

Seyir terasından inip aracımızı park ettiğimiz seyyar satıcının yanına gidince sobada kaynayan çaydan içip ürünlere göz attık. Çam ağacının özünden yapılmış, şeker katılmayan, pekmez kıvamında nefis bir reçel aldık. Ardından yol manzaralarını seyrederek Bolu’ya döndük. Gölcük Tabiat Parkı, Bolu merkezden 12 km.uzaklıkta. Yol sıkıntısız. Gölcük, milli park olduğu için giriş ücretli.Araç için 12 tl. ödeyip, girişteki otoparka araçlarımızı park ettik. Tabiat parkı içinde bulunan ‘Gölcük Gölü‘ de Yedigöller gibi bir set gölü. Gölün etrafı düzenlenmiş, yürüyüş parkurları yapılmış. Gölün etrafını gezmek için bisiklet ve golf arabası kiralanabiliyor. Yemek yemek ve çay içmek için iki adet restaurant var. Ateş yakmak henüz yasaklanmadığı için, isteyenlere mangal yakmak için bir bölüm düzenlenmiş. Gölün etrafı göknar, kayın, gürgen ağaçlarıyla çevrili. Gölcük Gölünün bir de sembolü var. Pek çok fotoğraf karesinde, reklamlarda hatta filmlerde gördüğümüz, göl kenarındaki o nefis ahşap ev. Bu güzel ev, Orman Bakanlığı’na ait bir misafirhane ve ne yazık ki sadece devlet erkanı için kullanılıyor. Halka açık değil. Biz de pek çok farklı açıdan fotoğraflarını çekmekle yetindik.

Bolu Gölcük Tabiat parkında tek bir göl var. Bu park, Yedigöller Milli Parkına göre daha küçük ve daha yapay. Milli parktan ziyade şehir içlerinde bulunan Kültür parklarına benziyor. Ailece temiz hava alıp, piknik ve yürüyüş yapmak için ideal. El değmemiş bir doğa arıyorsanız Yedigölleri, çoluk çocuk rahat bir haftasonu geçirelim diyorsanız Gölcük gölünü tercih edebilirsiniz.
güzel yazı, güzel fotoğraflar.. elinize sağlık..
BeğenLiked by 1 kişi
çok teşekkür ederim Oğuz bey
BeğenBeğen
çok teşekkür ederim, selamlar
BeğenBeğen