Seyahatlerimizi gerçekleştirdiğimiz mayıs 2017, haziran 2018 ve eylül 2022 tarihleri itibarı ile Gökçeada da(İmroz) ne yediysek memnun kaldık. Geziden önce blog ve forumları okuyup, gidilebilecek yerleri araştırırım. Buna spontane eklenen mekanlar da oldu. Sonuç itibarı ile her gidişimizde yeme- içme şöleni yaşadık. Her zaman böyle olmaz. Çok fiyasko mekanlarda, gereksiz pahalı ve lezzetsiz yemekler yediğimiz çok oldu. Sanırım bunda Gökçeada’nın hala popüler gezi rotalarından biri olmaması sebebiyle, mantar gibi çoğalan şişirme mekanların henüz adayı mesken tutmamasının büyük etkisi var. Yaşasın bakir İmroz!
Gliki Günbatımı Restaurant : Seyahatimizin en bomba mekanı. Yüksek bir tepeye kurulmuş güzeller güzeli Rum köyü Gliki’nin (Bademli) denize bakan yamacına konumlanmış muhteşem manzaralı mekan. Fotoğraflar mekanın güzelliğini anlatmaya yetmiyor. Karşıda denizin orta yerindeki sarp ve etkileyici Semadirek adası manzarası, hava karardıkça ışıkları teker teker yanan Kaleköy’ün taş evleri, yemyeşil bir ova ve nefis bir gün batımı. (kapak fotoğrafı )
Bu güzel manzaraya lezzetli yiyecekler ve güler yüzlü hizmet de eklenince iki gecemizi de bu restoranda geçirdik.
İlk gece adanın taze ve doğal etlerinin methini duyduğumuz için kırmızı et denedik. Kuzu şiş pamuk gibi yumuşaktı. Köfte ise sanki anne eli değmiş ev köftesi gibiydi. Fava yediğim en iyi favalardandı. Şimdiye kadar nerede girit mezesi istediysek, aşırı tuzlu olurdu. Gliki’nin girit mezesi yediklerimin en az tuzlusu ve en lezzetlisiydi.
İkinci gece balık denedik. Henüz sezon açılmadığından fazla çeşit yoktu. Kılıç balığı veya levrek verebileceklerini söylediler. Tercihimizi daha önce hiç denemediğimiz kılıç şişten yana kullandık. Kılıç şişin sosu da suyu da tam kıvamındaydı. Balığı kurutmadan gayet güzel pişirmişler. Ahtapot söğüş güzel, kalamar tava vasattı.
İki gece de gayet makul hesaplar ödedik. Böyle güzel bir manzara, lezzetli yemekler ve alkol servisinin olduğu bu standartlarda bir restaurant şayet Çeşme’de olsaydı, ödenecek rakamı tahmin edemiyorum. Gidin, manzaranın, lezzetin tadını çıkarın.
2018 notu: Haziran 2018’de yeniden gittik. Bu kez yanımızda arkadaşlarımız da vardı. Manzaradan büyülendiler. Kılıç tava ve kuzu şiş yedik. Gerek mezeler gerekse ana yemekler başarılıydı. Üstüne makul bir hesap ödeyince mekandan yine keyifle kalktık.
2022 notu: Pandemi sebebiyle mekanın kapandığını üzülerek gördük. Yine de bu restoran ile ilgili notumu silmedim. Eğer tekrar açılırsa mutlaka gidin, adanın en muhteşem manzarası burada.

İmroz Poseidon : Adanın en bilinen balık restoranlarından biri. Kaleköy’ün en yüksek noktasına kurulu iki ahşap iskele üzerindeki mekanın kapalı yeri yok. Denize en yakın noktadaki en yüksek yerde bulunduğu için sersem eden sert bir rüzgar var. Öyle ki bazen yemekleri bile uçuruyor. İkinci gece için Poseidon’a yer ayırtmış olsak da, mevsim itibarıyla soğuk esen rüzgara dayanamayacağımızı düşünerek, rotamızı yine Gliki’ye çevirdik. Kalaköy’ün biraz gerisindeki Bademli’den aynı manzarayı ve bonus olarak adanın ova ve tepelerini de gören Gliki, mekan olarak Poseidon’dan daha iyi kanımca. Sonraki seyahatlerimiz de rezervasyon yaptırmak istesek de mekan beş gece üst üste dolu olduğu için, Poseidon’un yemeklerini deneme fırsatımız olmadı.
Yakamoz Restaurant: Poseidon’un hemen aşağısında , aynı manzarayı gören Yakamoz Restaurant aynı zamanda bir otel. Sahibi aslen Çankırı’lı. 42 sene önce adaya gelmiş, elektrik su olmayan günleri yaşamış. En sonunda da bu paha biçilmez mekanın sahibi olmuş. Eylül ayında süt liman bir havada gittiğimiz için, rüzgarsız çok keyifli bir akşam geçirdik. Mezeleri güzel. Köftesi ev köftesi kıvamındaydı. Zaten imrozda koyunlar serbest gezdiği ve bol bol kekik, ada otu tükettiği için etler çok lezzetli. Ada da lezzetsiz bir ızgara köfte yeme olasılığınız düşük.
Balık olarak levrek, çupra, kılıç ve sardalya vardı. Sardalyanın tam zamanı gelmemiş olmasına rağmen, balık yağlanmıştı ve güzel pişirilmişti. Kuzu şiş ise lezzetli olmasına karşın, biraz sertti.
Kaleköy’ün sahil şeridi (alt Kaleköy) , Cunda adasının küçük bir kopyası. Liman boyunca sıralanan restoranlar hınca hınç dolu. Birbirine çok yakın mesafedeki masalarda dip dibe yemek yemek bana pek cazip gelmedi ise de taliplisi çok. Bilhassa Eleni Rum Tavernası çok popüler.
Son Vapur Restaurant
Son Vapur : Tripadvisor’da puanı yüksek olduğu için merak edip gittik. Zeytinliköy’ün girişinde hem otel hem restaurant. Sahibi İstanbullu bir ermeni vatandaşımız. Haliyle mezeden iyi anlıyor. Restoran deneyimi olduğu ve İmroz’u da çok sevdiği için bu güzel mekanı kurmuş. Delici bir dağ manzarası var. Asırlık zeytinlikler de mekana güzellik katıyor. Mezeleri ve yerli kalamarı gayet başarılı. Köfte burada da önceki denediklerimiz gibi lezzetli. Adada oğlak yenir diyerek iki porsiyon oğlak söyledik. Porsiyonu öyle büyüktü ki beş kişi paylaştık. Yanında iç pilav ve halka doğranmış çıtır patates dilimleriyle geldi. Oğlak eti o kadar yumuşaktı ki ağzımızda dağıldı. Gerek et, gerekse garnitürü muazzamdı. Şiddetle tavsiye ediyorum.
Saat 20.00 sularında gitar ve buzuki eşliğinde hafif müzik başladı. Ben yemek esnasında gürültülü oluyor diye canlı müzikten pek hazetmem. Lakin grup repertuarı çok kaliteliydi. Spontane başlayan gecemiz eğlenerek bitti. Makul bir hesap ödeyerek mekandan mutlu ayrıldık.
Barba Yorgo : Adayla özdeşleşen Yorgo amcanın meşhur tavernası. Aslen İmrozlu olan Yorgo Zarbozan, 38 yıl kimya mühendisliği yaptığı İstanbul’dan ayrılarak, atalarının terk edilmiş köyü Tepeköy’e yerleşir ve ilk iş olarak yıkıntı haline gelen baba ocağını onarır. Sonrası pansiyon işletmeciliği, taverna ve son olarak da şarap üreticiliği olarak devam eder.
Bugün Tepeköy bir nebze hareketli ise bunda Yorgo amcanın katkısı büyük. Bu renkli ve sıcak şahsiyetle sadece tanışmak için bile bu mekana gidilir. Zira Barba Yorgo yani Yorgo amca misafirlerini kapıda tek tek karşılayıp, masaların herbirini ziyaret ediyor. Seçim arifesi olduğu için 5-6 masa dolu olmasına rağmen, yine de canlı müzik vardı. Sirtaki yapanları seyretmek keyifliydi. Restoran hemen köyün girişinde. Üstü kapalı yarı açık restoran, bağlara ve baraj göletine bakıyor. Her yer alabildiğine bakir.
Bir kaç meze ve ara sıcak olarak ahtapot ile paçanga böreği söyledik. Mezeler orta karar, ara sıcaklar lezzetliydi. Şarap tavsiyesine uyarak, kendi yapımları içimi kolay, hafif bir şarap içtik. Ana yemek olarak balık, et şiş, pirzola söyledik. Et biraz daha körpe ve yağlı olsa idi, daha lezzetli olurdu. Hesap İstanbul ve popüler tatil yörelerine göre gayet uygun.
Ayışığı Çamlık Pansiyon&Restaurant : Adanın en büyük, Türkiye’nin de bir zamanlar en büyük köyü olan eski Rum yerleşkesi Tepeköy’de şirin bir aile işletmesi. Hem bungalov hem de restaurant olarak hizmet veriyor. Mekan çok keyifli. Çam ağaçlarının gölgesinde tahta masalar, ahşap bungalovlar, rengarenk boyanmış ve kamelyalardan sarkıtılmış şişeler, tatlı bir rüzgar eşliğinde sallanabileceğiniz hamaklar, semaverde kaynayan çay, arka fonda Tepeköy’ün taş evleri, etrafta serbest gezinen tavuklar bambaşka bir ortamda hissettirdi bizi.
Adanın doğal beslenen ve özgürce gezen koyun ve keçilerinin tadı dillere destan. Bir de aylardan mayıs olunca oğlak tandır yemeden adadan dönülmez dedik. Tandır fırının ısısıyla 4-5 saatte pişen oğlak eti, ısıtılıp sebze ile servis ediliyor. Eti yumuşacık. Yanına ev yapımı çoban salata ile yine elde doğranmış patates kızartması da söyleyince midemiz bayram etti. Oğlak tandırın porsiyonu 35 TL. (2017 mayıs) Elbet ucuz değil lakin oğlaktan pek fazla et çıkmıyor. Bir de oğlak zamanı kısıtlı. Mayısta başlıyor, haziranın sonlarına doğru bitiyor. İşletmenin ev yapımı karadut suyu harika, mutlaka deneyin.
Restoranı işleten aile aslen Karadenizli. Trabzon Çaykara Şahinkaya köyüne mensup bu aile, köylerindeki sel ve heyelan felaketi sebebiyle 1973 yılında bizzat devlet eliyle Dereköy’e yerleştirilmiş. Burada Şahinkaya ismiyle bir mahalle kurulmuş. Aile reisi konuşkan bir adam. Merak ettiklerinize seve seve cevap veriyor. Aile Karadenizli olunca menüde turşu kavurması, keçi peynirli kurabiye, kekikli kırmızıbiber dolması gibi lezzetler de var. Bahçe ürünlerinden hazırlanmış doğal köy kahvaltısı da varmış işletmede.
Biyer Cafe Dükkan : Gökçeada merkezde bir aile işletmesi. Küçük, samimi bir dekorasyona sahip, diğer işletmelerden bu özelliği ile de ayrılan bir cafe-restoran. Her gün farklı bir kaç çeşit ev yemeği pişiriliyor. Porsiyonları ufak buldum. Bal kabağı çorbası yoğundu ama yeterince sıcak değildi. Lahana dolması ve oğlak fırın lezzetliydi. Dört tane az çorba, birer etli yemek ve iki tatlı için 2018 haziran ayı itibarı ile 178 TL. hesap ödedik. Açıkçası bana çok pahalı geldi.
Nostos Cafe : Muhallebisiyle ünlü turistik Rum köyü Zeytinli’deki bu cafe, Rum karı koca tarafından işletiliyor. Köyün en merkezi noktasındaki bu şirin cafe, eskiden köy kahvehanesiymiş. Cafede köyün eski halini gösterir nostaljik fotoğraflar var. İçtiğimiz dibek kahvesi taze ve yoğundu. Çok beğendik. İki çeşit tatlı söyledik. Paracota isimli italyan tatlısı sizin seçtiğiniz sosla sunuluyor. Sakızlı muhallebi az şekerli, hafif bir tatlı. Fiyatlar uygun, işletme temiz.
Zeytinliköy’de toplam dört beş cafe var. İsmini duyduğum iki yer – Madamın Dibek Kahvesi ile Panayot Usta’nın Yeri – kapalıydı. Madam’ın yeri Nostos’un çaprazında, küçücük bir kahvehane. Madam öldüğünden beri eşi işletiyormuş. Panayot Usta’da muhallebisiyle ünlü, ara sokakta bir mekan. Sahibi 1935 doğumlu eski bir çınar. Halen sağ mı bilmiyorum. Ulusal bayram tatilinde adanın hareketli olduğu bir zamanda bu mekanlar kapalıydı. Umarım bir dahaki sefere ziyaret etme şansım olur.
Mustafa’nın Kayfesi : Rum köyü Kaleköy’ün köy merkezinde ulu çınarın altında keyifli bir kahvehane. İşletmecisi Mustafa bey, doğma büyüme Kaleköy’lüymüş. Kahvehanenin yanında çok eski bir kilise var. Kahvaltısının meşhur olduğunu duydum. Ev yapımı limonata mis gibiydi. Çayın yanına ‘tırtıl‘ adını verdikleri bisküvilerden söyledik. Kendi tatlarıymış. Ilık ve tereyağlı bisküvinin tadı damağımızda kaldı. Mutlaka deneyin. Sakızlı muhallebi de gayet iddialı, benden söylemesi.
Meydani Pastanesi : Bir çeşit un kurabiyesi olan Efibadem ‘in satıldığı Gökçeada merkezdeki pastane. Efibadem doğal un, tereyağ ve bademin birleşiminden oluşan, ağızda dağılan ufak ve yuvarlak bir kurabiye. Adada çok meşhur. Bilhassa hediyelik olarak da tercih ediliyor.
Hüsmenoğlu Babalığın Torunları : Gökçeada dönüşü Çanakkale merkezde uğramadan geçilmeyecek bir mekan bence. Çanakkale’nin dillere destan peynir helvasını 1912 yılından beri aynı lezzetle sunuyor. Taze tuzsuz koyun ve inek peyniri, yumurta sarısı, şeker ve irmikle yapılan peynir helvası, höşmerim ile karıştırılsa da iki tatlının yapımı tamamen farklıdır. İki çeşit peynir helvası vardır. Sade ve fırınlanmış. İki peynir helvasının fırınlanana kadar ki yapım aşaması aynı. Ben şahsen fırınlanmış peynir helvasını tek geçiyorum. Yanına sade dondurma çok yakışıyor. Buzdolabında on gün tazeliğini koruyor.
İmroz (Gökçeada) hakkında detaylı bir analiz okumak ve güzel fotoğraflar görmek isteyenler için tıklayınız İmroz hakkında izlenimler