Karaköy, İstiklal caddesinin özgünlüğünü yitirmesi, bilhassa Asmalımescit’te uygulanan sıkı tedbirler sebebiyle mekanların soluk kaybetmesiyle son dönemde popüler bir bölge oldu. Geçen yıl doğum günümde Karaköy Fransız geçidinde yemek yemiş, civardaki hareketlilik ilgimi çekmişti. Bu yıl bölgeyi iyice tanımak amacıyla Karaköy’deki Nov Otelde konaklayıp, restoranları dolaştık.
Nov Otel İstanbul Bosphorus, Karaköy’ün tam kalbinde konforlu bir otel. Karaköy sahili boydan boya saç perdelerle kapatıldığı için, deniz manzarasından faydalanabilmek için en üst katlarda oda rezerve etmek gerekiyor. Otelin girişinde Thai, Çin ve Japon mutfağından örnekler sunan Suchico Restaurant bulunmakta. Novotel gerek lobisinin özgün dekorasyonu, gerekse odaların dizaynı ile göz dolduran bir otel. Otelde fitness salonu, Türk hamamı ve ısıtmalı kapalı yüzme havuzu da mevcut.

Novotel’in hemen yanında tarihi Karaköy Karakolu (Voyvoda Karakolu), onun yanında ise Fransız Geçidi var. Galata surları çevresinde farklı isimlerle anılan yirmiye yakın kapı bulunmakta. Bu kapılardan Tophane’ye yakın biri “Kireç Kapı” ile kıyı arasında bugünkü Karaköy Karakolu’nun yanında 1860 yılında Fransız Geçidi (Cite Français) yapılmıştır. Osmanlı imparatorluğu zamanında galata sur içinin bu bölgesinde Fransız tüccarlarının evleri bulunmakta imiş. Her Çarşamba günü bu çevrede Pazar kurulurmuş. Kıyıya çıkarılan ticari malların Fransız ticaret bölgesine taşınması için kullanılması yapının belki de Fransız Geçidi adıyla anılmasına yol açtı. Fransız Geçidi aradan geçen yüzyılın yıpratıcı etkileri sonunda harap olmuştu. Neyse ki günümüz mimari anlayışına uyumlu bir şekilde renove edildi ve Karaköy bölgesinin hareket kazanmasını sağladı. Geçitte Ma’Na, Mums, Paps Italian gibi restoran ve cafelerin yanısıra Kağıthane adında ilginç bir dükkan var. Tasarım ürünü defter, kalem, ajanda gibi ürünlerin satıldığı bir mekan. Geçide renk katmış.

Geçidin arka sokağı da oldukça hareketli. 15-20 m2.lik küçücük kafeler dolu. Bu bölge Beyoğlu’nun eski otantik havasını yakalama çabasında sanki. Karaköy son zamanda sahil düzenlemesi ve Galataport projesi sebebiyle hızlı bir şekilde el değiştiriyormuş. Emlak fiyatlarının patladığı söyleniyor. Bu gelişmeye binaen eski esnaf dükkanları cafe, restoran, tasarım dükkanları şeklinde el değiştiriyor. Gerçekleştirilmesi düşünülen projeler umarım Karaköy’ün özgün yapısını bozup, özelliğini kaybetmesine sebep olmaz. Zira önümüzde acı bir İstiklal caddesi örneği var. 😦
Karaköy sahili, sahil düzenlemesi projesi sebebiyle perdelerle kapatıldığı için -ki daha uzun zaman bu şekilde kalacak gibi görünüyor- denizle buluşabildiğiniz bölge oldukça kısıtlı. Bu birkaç yüz metrelik sahil şeridi, içeri sokaklardaki insan profilinden daha farklı, şimdilik hala kamusal alan durumunda. Balık tutan da var, gazete okuyan da, banklarda çay-simit takılan hatta bira içenler de var. Tam bir İstanbul mozaiği burası. Manzara olağanüstü. Tarihi yarımada ayaklarınızın altında.

Bu bölgede neler yedik, biraz da ondan bahsedeyim;
İbrahim Hakkı Uğrak Börek : Karaköy’ün arka sokaklarında iki masalı küçücük bir dükkan. 1959 yılından beri bir aile işletmesi. Börekler gözünüzün önünde eski bir odun fırınında pişiyor. Kıymalı böreği efsane. Orta yağlı ve çıtır çıtır. Peynirlisi de çok güzel. Kürt böreği, su böreği ve karaköy poğaçası da satıyorlar. Karaköy’e her gittiğimizde çay söyleyip birer porsiyon börek yiyiyor, poğaçaları da paket yapıp Bursa’ya götürüyoruz. Netice itibarıyla yediklerimizin lezzetinden mutlu, karbonhidratın dibine vurduğumuz için mutsuz bir şekilde ayrılıyoruz mekandan.
Gedikli Restaurant : Öğle yemeği için çocuklarımızın da damağına hitap edecek bir mekan aradık. Tereddüt ederek bu lokantaya girdik ve çok memnun bir şekilde de ayrıldık. Bir kere fiyatlar gayet makul. Bursa’daki lokantalarla eşdeğer. Porsiyonu 19 TL.den akçaabat köftesi ve sucuk ızgara söyledik. Porsiyonları büyük, lezzeti iyiydi. Köfteyi buğday pilavı ile ızgara domates, sucuğu da lavaş ile elma dilim patates ile servis ettiler. Tıka basa doyduk. Sofradan kalkmak üzere iken ikram olarak çay ve irmik helvası gönderdiler. Ben bu kadar lezzetli irmik helvasını hayatımda yemedim.
Ma’Na : Fransız geçidinde, Voyvoda Karakolu’nun hemen yanında şık bir meyhane. Haliyle meze çeşidi de, rakı çeşidi de çok. Mezeler vasadın üzerinde. Lezzetsiz diyemem ama daha iyilerini yedim. Izgara çeşitleri de var. Köfte, et, sakatat vs. Fiyatlar yüksek. Bunda bölgenin gözde konumunun etkisi var. Cumartesi akşamı iğne atsan yere düşmez bir kalabalık vardı. Önceden rezervasyon şart. Küçük bir mekan olduğu için diğer masalarla biraz samimi şekilde oturuyorsunuz. Servis hızlı. Ambians hoş ve alaturga müzikler kaliteli.
Karaköy Güllüoğlu: Burası gece gündüz işleyen bir tatlı fabrikası. Öğle, akşam, gece farketmiyor. Hep çok kalabalık. Tatlıyı kiloyla alabildiğiniz gibi, porsiyonla alıp orada da yiyebiliyorsunuz. İnternet siparişi de var. Oturacak masa kalmadığından, tatlısını eline alan bir köşeye kıvrılıp yiyiyor. Çeşit insanın gözünü döndürecek kadar çok. Envai baklava çeşidinin yanında, bohçalar, dolamalar, dürümler, şöbiyetler, ezme çeşitleri, sarmalar, kadayıflar da var. Ben fıstıklı dürüm yedim, Antep’te yediklerimi aratmayacak kalitede idi. Tatlının yanı sıra börek ve poğaça da satılıyor.
Paps Italian : Karaköy’ün bilindik restoranlarından biri. Fransız geçidinin sol yanında, sıcak samimi bir ortamı var. Makarna, pizza ve piliç ızgara söyledik. Lezzetlere bir diyeceğim yok ama makarna ile ızgaranın porsiyonu küçüktü. Zaten fiyatlar yüksek, en azından İtalya’daki porsiyonları örnek alarak doyurucu tabaklar servis edilmesini beklerdim.
Mums Cafe : Fransız geçidinin sağ yanında küçük, şirin bir cafe. Çok aç olduğum için alelacele bir peynirli tost istedim. İçi bol malzemeli, maydanozlu, yanında garnitürü ile doyurucu bir tabak geldi. Limonata ev yapımıydı ve içinde limon parçaçıkları vardı. Americano kahvesi de başarılıydı. Personel kaliteli ama fiyatlar uygun değil.