Çekler, evde fazla vakit geçiren bir halk olmadıkları için, yeme içmeye düşkün . Prag’da adım başı güzel bir cafe ve restauranta rastlamak mümkün. Her düzeye hitap eden çok sayıda restoranda, dilediğiniz ülkenin mutfağını bulabilirsiniz. Bu nedenle yemek sıkıntısı yaşamazsınız. Bizdeki gibi devasa büyüklükte restaurantları yok. Herbiri 15-20 masadan oluşan sıcacık dekorlu yüzlerce restaurant var. Popüler bölgelerde bulunan restoranlar genelde turistik. Arka sokaklarda bulunan ve pek göz önünde olmayan mekanlar ise yerel halk tarafından tercih ediliyor. Biz daha ziyade yerel halkın tercih ettiği mekanlara gittik ve çok da memnun kaldık. Yediklerimiz lezzetliydi. Bunun yanı sıra porsiyonların son derece doyurucu olması ve fiyatların Türkiye’ye göre oldukça ucuz olması da diğer artılar. Bir de Çek biralarının muhteşem lezzeti de eklenince sofradan kalkasınız gelmiyor.
Bilindiği gibi, Çek biraları Dünyaca ünlü. İçimi son derece kolay, mideyi rahatsız etmeyen ve lezzetli biralar üreten Çekler, bira üretiminde Almanları sollamışlar. Yüzlerce yerel bira markası var. Prag’da üretilen ana bira türü Pilsner Urquell. İsmi Çeklerin Pilsen şehrinden geliyor. Aynı zamanda bizim Efes Pilsen’imizin de isim babası bu şehir.
Avrupa Birliği’nin belirlediği yeni sisteme göre Çek biraları renklerine göre dört kategoriye ayrılmakta. Açık, yarı koyu,koyu, kesme. Ancak buna rağmen, Prag’daki publar hala malt yoğunluğuna göre belirlenen eski kategorileri kullanıyor.
Şu bir gerçek ki, Çeklerin altın sarısı ya da karamelli enfes biralarını tattıktan sonra, Amerikan biralarına bakası bile gelmiyor insanın.
Çekler domuz etine oldukça düşkün. Ancak restoranlarında sığır eti bulmakta güçlük çekmiyorsunuz. Lahana ve hamur işini de çok tüketiyorlar. Bunun yanı sıra tavşan, ördek gibi av etlerini de seviyorlar. Tavuk şinitzelleri de Viyana’daki kadar olmasa da çok lezzetli ve doyurucu.
Trdelnik, Çeklerin vazgeçemediği bir tatlı. Hemen her sokak başında rastlamanız mümkün. Hamuruna tarçın ve rendelenmiş fındık eklenip, üstü de şekerle kaplanıyor. Bu hamur bir tekerlek üzerinde dönerek ağır ağır köz ateşte pişiyor ve afiyetle yeniyor. Hafif ve çok lezzetli bir tatlı. Sıcakken yenmesi şiddetle tavsiye edilir.

Rehberimizin tavsiye ettiği ancak gitmeye fırsat bulamadığımız bazı restoranların da isimlerini paylaşıyorum. Belki sizler gider ve tecrübelerinizi bana aktarırsınız. Kampa Park, Kogo Slovansky dum, Ambiante Brasileiro, La Casa Argentina.
Gelelim deneyip beğendiğim ve tavsiye edebileceğim bazı restoranlara:
Alforno Focacceria İtaliana : Nefis bir İtalyan restoranı. Yediğim four cheese pizza, İtalya’da yediklerimden daha lezzetliydi desem abartmış olmam. Hamuru gevrek ve inceydi. Kurutulmuş domates ve sarımsak sosuyla servis edilen spagetti with steak ‘de çok başarılıydı. Etleri yumuşacık, hamuru diriydi. Yemekten önce tuzlu bir italyan ekmeği ve yanında zeytinyağı ikram ediyorlar. Her ikisi de çok lezzetli. Tek eksik bira cenneti Prag’da, yerel bira menülerinin bulunmaması. Sadece Amerikan Budweisser var. Ama şarap menüleri zengin. Pizza, spagetti ve 75 cc.şarap için ödediğimiz hesap ise sadece 29 Euro. Küçük bir restoran, bu nedenle rezervasyonsuz giderseniz giremeyebilirsiniz.
Les Moules : Burası bir ‘Belgian Beer Restaurant’. Yahudi mahallesinin köşesinde, ünlü La Parizka caddesinin hemen yan sokağında Belçika biralarının yanı sıra Çek birası da satan bir pub. Ortamı harika. Deniz mahsüllerinde, bilhassa kabuklu deniz mahsullerinde iddialı. Zaten amblemi de bir midye. Biz de merak edip büyük boy bir deniz mahsulleri tabağı sipariş ettik. Yanında vasabi mayonez sosu karışımı ile birlikte geldi. Sıcak taşların üzerinde kabuklu, kabuksuz deniz ürünleri ile birlikte sebze mücver de vardı. Midyeler damak tadıma pek hitap etmese de, diğer ürünler gayet lezzetliydi. Dört büyük boy bira ile birlikte ödediğimiz hesap 38 euro.
Kotleta : Yılbaşı gecesi kalabalığında her kapıdan geri dönerken, sempatik garsonu sayesinde iki kişilik bir masa bulduğumuz ve çok beğenip ikinci kez gittiğimiz restoran. Menüsünde geleneksel Çek yemekleri ve av etleri ağırlıkta. Başlangıç olarak meşhur patatesli gulaş çorbasını denedik. Bu yemeğe çorba demek pek mümkün değil. Daha ziyade kıyma yemeğine benziyor çünkü oldukça yoğun kıvamlı. Lezzeti yerinde. Ana yemek olarak da Arjantin biftek ve ördek budu sipariş ettik. Bilhassa ördeği tavsiye ederim. Sosu başarılı, eti kurumamıştı. Bir şişe toscana şarabı ve üç büyük karamelli bira ile birlikte ödediğimiz hesap 57 euro idi. Bir sonraki gidişimizde de tavuk şinitzel yedik. Hem doyurucu hem de lezzetliydi.
Butcher’s Grill & Pasta : Şehir merkezine uzak, otelimize yakın restoran. Merkezden uzak bir sokak arasında olmasına rağmen bilen geliyor. Rezervasyonsuz girmeniz zor. Büyükçe, modern bir dekorasyonu, hoş bir atmosferi var. Izgara etleri, cips ve hamburgerleri dışında, uzakdoğu ve meksika mutfağından da yemekler var. Çeşit çok olunca yemeği de fazla kaçırdık. Çorba olarak ‘asian noodle soup’ içtik. Başlangıç olarak da ‘chicken quesidella’ söyledik. Ana yemek ise newyorker steak ve chicken wings idi. Biftek yumuşaktı. Tavuk kanadı soslu olduğu için ağır geldi. Hepsini bitiremedim. Ancak porsiyonların kallavi olduğunu da söylemeliyim. Yemek üzerine bir porsiyon cheesecake ve iki filtre kahve söyledik. Yemekle tükettiğimiz üç büyük bira ile birlikte sadece 51 euro hesap ödedik.
Türk lirası, euro karşısında bu kadar değersiz olmasaydı, dışarıda yeme içmemiz evimizde harcayacağımız yemek masrafı ile eşdeğer olacaktı. Demek ki Çekler bu yüzden evlerinde yemek pişirmiyorlar diye onlara imrenerek damağımızda yemeklerin ve çek biralarının lezzetiyle Ülkemize geri döndük.